Bu yazının orijinali Psikeart Dergisi’nin “Empati” başlıklı 58. sayısında, 2018 Temmuz-Ağustos tarihinde yayımlanmıştır.

Emine Zinnur Kılıç

Düşünün ki bir nedenle bir hastane odasında yatıyorsunuz; ağzınız kurumuş ama su istemek için sesinizi çıkarmaya mecaliniz yok. İşte tam o sırada yanınızda elinde bir bardak su ile birisi beliriyor ve size uzattığı suyu içmenize yardımcı oluyor. Şükran duygusu içinde suyu içiyorsunuz ve insanın insanı anlama becerisine bir kez daha hayret ediyorsunuz. Empati işte tam olarak da bu; insanların konuşma öncesi var olan becerilerinden birisi… Sezgisel bir biçimde bir insanın diğerinin duygusunu, ihtiyacını anlayabilme becerisi…

Empati sadece insanlara has bir özellik değil. Şempanzelerde de gösterilmiş. Gösterilmiş mi bilmiyorum ama kedilerde de var onu biliyorum… (Köpek sahiplerinin bu noktada “en çok köpeklerde var” dediğini duyar gibiyim ki, buna da bir itirazım yok!) Bir de bazı insanlarda yok; onu biliyorum. Ayrıca bazı insanlarda bol miktarda bulunan bu becerinin gayet kötüye kullanıldığını da biliyorum. Yani bazı insanlar empati yapma becerileri olsa bile bunu başka insanları manipüle etmek için kullanıyorlar. Çok da başarılı oluyorlar. İnsanın her becerisi gibi, iyiye de kötüye de kullanılabilir özelliklerden birisi empati.

Empati gibi kurgulanmış kavramları var ya da yok gibi tanımlamak yerine bir spektrum üzerinde ya da tüm insanların içinde yer aldığı bir çan eğrisi üzerinde düşünmek daha uygun olabilir. Böylece empati kavramını var/yok şeklinde değil de bazı insanlarda daha fazla olan bazı insanlarda daha az olan bir özellik gibi algılamak daha uygun olur. Bu spektrumunu ya da çan eğrisinin bir ucunda hiç empati becerisi olmayanlar, diğer ucunda çok fazla empati becerisi olanlar gibi düşünmek mümkündür. Örneğin Asperger Sendromu adı verilen bozuklukta en belirgin özellik empati becerisi olmayışıdır. Yaygın gelişimsel bozukluğun bir tipi olarak kabul edilen Asperger sendromu ilk olarak 1940’larda “otistik psikopati” olarak tanımlanmıştır. Yani bir kişilik bozukluğu gibi ele alınmıştır. Asperger Sendromu olan bireylerin en önemli özellikleri sosyal beceriler alanında yaşadıkları zorluklardır.  Aspergerli çocuklar nesneler ve fiziksel sistemlerle insanlarla olduğundan daha çok ilgili olan bireylerdir. Başka çocuklarla az iletişim kurarlar ya da sadece kendi ilgi alanları ile bağlantılı iletişim kurarlar. Sosyal grubun ne yaptığı ile ilgilenmezler. Başkalarının istek ve inançları ile ilgilenmezler. Bir durumda neyin önemli, neyin önemsiz olduğu konusundaki öncelikleri başkalarından farklıdır. Nesne kategorileri, bilgi kategorileri ile ve bütün sistemlerle çok ilgilidirler. Bu alandaki önemli çalışmacılardan Simon Baron-Cohen “Asperger Sendromu bir engellilik olmak zorunda mı?” (2003) başlıklı yazısında Aspergerlilerin bu “insanlara değil sistemlere meraklı oluş” özelliğini ele alır ve insanları “sistematize edenler” ve “empati yapanlar” diye bir spektrum üzerinde birbirine zıt iki uç arasına yerleştirir. “Empati yapanların insan ilişkilerine meraklı oluşu nasıl hastalık kabul edilmiyorsa Aspergerlilerin sistemlere meraklı oluşu da hastalık kabul edilmemelidir,” görüşünü ileri sürer. Bu görüş bir açıdan doğrudur çünkü tarihe bakıldığında hiç empati becerisi olmayan ve geriye dönük olarak Asperger Sendromu olarak tanımlanan pek çok ünlü bilim insanı, matematikçi ve fizikçi vardır ki insan uygarlığının gelişimine büyük katkı yapmışlardır. Bu ünlüler arasında Newton, Tesla, Wittgenstein ve hatta Einstein’ın adı geçmektedir. Bu kişilerin hepsinin yaşam öykülerine bakıldığında da insan ilişkilerinde sorun yaşadıkları; fizik tarihçisi Jed Buchwald’ın Newton için söylediği gibi “birlikte bir akşam geçirmekten hoşlanacağınız tipte insanlar olmadıkları” görülmektedir.

  Asperger Sendromu olan bireylerin değerler sisteminin ne kadar farklı olabileceğine dair en iyi örneklerden birisi de Unabomber olarak bilinen Thedore Kaczinsky’dir. Dahi çocuk Kaczinsky 25 yaşında Berkeley üniversitesinde matematik alanında doçent olmuş ancak öğrenciler ders saatlerine uymadığı, ders anlatırken sinirli olduğu, kekelediği ve mırıldandığı için onu şikayet edince istifa edip ormanda inzivaya çekilmiştir. Kendine yeterek yaşamaya çalıştığı ortam insanlar tarafından harap edilince intikam almaya karar vermiş ve 1978-1995 arasında doğanın tahrip edilmesini protesto amacıyla 16 mektup bombasını üniversitelere, havayollarına, işyerlerine göndererek 3 kişinin ölümüne 23 kişinin yaralanmasına neden olmuştur. Yazdığı uzun manifestoda endüstri devriminin sonuçlarının insan ırkı için felaket olduğunu ileri sürmüştür. Kaczinsky’de empati yokluğunun yarattığı mantık hatası çok net görülmektedir. Çünkü insanlığın iyiliğini savunmak adına insan öldürmekten kaçınmaz Unabomber.

Empati yokluğu, insan ilişkilerini özellikle de yakın ilişkileri zorlaştırıp imkansız kılan bir durumdur. Bu insanlar sanki karşılarındaki kişinin zihnine yönelik bir körlük içindedirler. Karşısındakinin ayrı bir zihni, duyguları, istekleri, ihtiyaçları olduğunu ayırt edemezler. Bu duruma “zihin teorisi yokluğu” adı verilir.

Her ne kadar Baron-Cohen “insanlarla fazla ilgili olmak hastalık kabul edilmiyor” diyorsa bile aslında diğer uçta olmak yani aşırı empati yapmak da bir sorun olabilir. Bu aşırı empati grubunun içinden iki grup insan ayırt edilebilir. Bir grup insanların duygularını çok kolayca anlayan ve bu bilgiyi insanları kendi amaçları doğrultusunda manipüle etmekte kullananlardır. Pek çok antisosyal kişilik bozukluğu bu özelliği taşır. Galata Köprüsü’nü satan Sülün Osman gibi dolandırıcılardan tutun, Adolf Hitler gibi insanların korkularını kullanarak yükselen politikacılara kadar, tarihte ve günümüzde pek çok empatiyi kötüye kullanma örneğini sürekli görürsünüz.

  İkinci grup insan ise aşırı empati becerisi nedeniyle aşırı yüklenen ve çevresindeki herkesin sorununu daha onlar fark etmeden hissedip çözmeye çalışanlardır. Bu grup insanlar sezgileri güçlü ve iyi niyetli insanlardır. Ancak bir noktada kendilerini başkalarının derdini çözmekle o kadar sorumlu hissederler ki hiç kendilerine ait olmayan dertlerin altında ezilmiş hale gelirler. Bazen bu grubun da kendi ruh sağlıklarını korumak için empatilerinin sesini biraz kısmayı öğrenmeleri gerekir.  Ama yine de iyi ki vardırlar çünkü hastanede yatarken size bir yudum suyu verenler ve insanlığa dair umudunuzu arttıranlar işte onlardır.