Bu yazının orijinali Psikeart Dergisi’nin “Kaygı, Bunaltı, Anksiyete” başlıklı 31. sayısında, 2014 Ocak-Şubat tarihinde yayımlanmıştır.

Emine Zinnur Kılıç

Dünyaya ilk geldiğiniz anı tabii ki hatırlamıyorsunuz; ama hayal etmeye çalışın! Düşünün ki anne karnından çıktınız, göbek kordonu kesildi ve yalnızsınız. Daha önce sizi koruyan, besin ve oksijen sağlayan sistemden uzaklaştınız, kendi sisteminizle kaldınız. Peki ya kendi sisteminiz çalışmazsa? Kısacık bir an! Göbek kordonu kesildikten sonra akciğerlerin açılması ve sistemin kendi başına çalışmasına kadar geçen bir an! Canlı kalabilecek misiniz yoksa kalamayacak mısınız? Sistem çalışacak mı çalışmayacak mı? Canlı kalmak için çırpınıyorsunuz! Kalbiniz hızlı hızlı çalışıyor. Ya sistem çalışmazsa? İlk çığlık! Akciğerlerin oksijenle dolması…  Rahatlama… Merhaba dünya!

İnsanın ilk anksiyete yaşantısı işte o an olmalı! Bedenin canlılığını sürdürüp sürdüremeyeceğinin bilinmediği o kısacık an; o anda ortaya çıkan tepkiler! Çılgınca atan kalp; akciğerlere oksijen göndermek için atılan çığlık! İyi ki hatırlamıyoruz!

Ama bedenimiz hatırlıyor! Her tehlike algısında daha bilincimiz fark etmeden sistem devreye giriyor.  “Sempatik sistem!” Sistemin isminin “sempatik” olması şaka gibi! Siz daha hissettiğiniz şeyin adını koyamıyorsunuz ama bedeniniz durumdaki değişikliğin farkında… Canlı kalmak için çabalıyor. Bu alışmadığı durumda kendini tehlikede hissediyor; bu yüzden çığlıklar devam ediyor… Çığlıklar işe yarıyor, birileri bedeni sarmalıyor, besliyor, rahatlatıyor. Yaşasın parasempatik sistem!  İçinde bulunduğunuz durumu tanımaya ve alışmaya çalışıyorsunuz.

Sonra sempatik, parasempatik derken dünyada yaşamaya başlıyorsunuz. Güvende hissettiğinizde parasempatik, tehlike algıladığınızda sempatik! Bazılarınızda sistem kolay devreye giriyor, algılardaki küçük değişiklikler bile sempatik sistemi çalıştırırken bazılarınızda sempatik sistemin devreye girmesi için yüksek dozda alışılmadık uyaranlar etkili oluyor. Bazılarınız sarılıp sarmalanınca rahat ediyor, parasempatik bir huzur buluyor; bazılarınız sarılıp sarmalanınca rahatsız olup sempatik sistemi devreye sokuyor. Tabii siz bedeninizin bu yeni çevreye uyum çabalarının hiç bilincinde değilsiniz ama bunlar beyinde bir köşeye kaydediliyor.  Sonra yavaş yavaş sempatik parasempatik durumları ayırt etmeye başlıyorsunuz. Sistemi kontrol etme yolları arıyorsunuz.  Huzursuz olduğunuzda sizi rahatlatan kişiyi ya da kişileri tanıyarak işe başlıyorsunuz. Onları çağırmayı öğreniyorsunuz. Onların yanında güvende hissediyorsunuz. Canlılığınızın sürdüğünü görmek güven duygusu veriyor. Rahatlıyorsunuz, sempatik durumlar azalıyor, sistem daha çok parasempatik çalışmaya başlıyor. Alarm sistemi çalıştığında düğmeye basıp alarmı durduran; “tehlike yok” mesajını veren şimdilik başka birileri…. O birilerini diğerlerinden ayırt etmeyi hızlıca öğreniyorsunuz çünkü canlı kalmak için onlara gereksinim var! Çevrenizde sizi koruyan, bakım veren, ihtiyaçlarınızı gideren birileri varsa parasempatik; yoksa sempatik!

O birileriyle, yani güvendiğiniz kişi ya da kişilerle bir bağlanma durumu ortaya çıkıyor. Alarm çalınca onlar gelip kapatıyor genellikle..  Ancak onların da alarmı kapatamadığı durumlar olmaya başlıyor. Bir bakıyorsunuz onların da alarmı çalıyor! Nereden mi anlıyorsunuz? Sizi kucaklarına aldıklarında kollarındaki gerginlikten tutun da, kalplerinin hızlı çarpan sesine kadar bir dizi alışılmadık durum! İşte bu çok fena, çünkü karşılıklı alarm dozu yükseldikçe yükseliyor! Kaçış yok! Bitap düşüp uyuyuncaya kadar çığlık çığlığa! Sempatikle baş etmenin yeni yollarını bulmak gerek!  Yardımcı sistem aşırı sempatik ise bazen ondan uzak durmaya çalışıyorsunuz, güvensizce yine de ona bağlısınız ama! Uzak duramıyorsanız da sinirleniyorsunuz, size güven verip rahatlatıncaya kadar ona yapışıp bağırıyorsunuz!

Biraz hareketlenince sempatiği çalıştıran durumlardan uzak durma çabası içine giriyorsunuz. Çevrede tanımadığınız birisi varsa sempatik! Hemen çığlık at ve uzaklaş, güvendiğine yapış! Tehlike geçinceye kadar bekle! Ya da eğer güvendiğin sistemde alarm çalmıyor ise bu yeni kişiye de güvenebilirsin! Böylece yavaş yavaş yeni ve farklı olan her şeyin tehlikeli olmayabileceğini kavramaya başlıyorsunuz. Neyin tehlikeli neyin değil olduğunu anlamak için sizi koruyan yardımcı güvenlik sisteminin mesajlarını takip etmek yeterli oluyor. Ortamdaki farklı nesneye yaklaşmadan önce yardımcı güvenlik sistemine bir göz at! Sempatikse kaç, parasempatikse tehlike yok! Referans şimdilik hala diğerindeki sistem!

Sempatik, parasempatik böyle yaşayıp gidiyorsunuz. Parasempatik iyi de, sempatik rahatsız edici! Yardımcı her zaman yakında olmayabilir. Artık kendi başınıza bunu çözmeye çalışmak gerek Sizin de yeni becerileriniz gelişiyor. Dikkatinizi başka tarafa çevirip tehlikeli uyarandan uzak durmak ya da kendi geliştirdiğiniz ama henüz pek yetersiz olan bellek dosyalarınıza başvurup eski durumları referans almak; alarmı ona göre ayarlamak gibi yöntemler gelişiyor. Bazılarınız alarmdan o kadar da etkilenmiyor. “Çalsın dursun; müzik gibi!”  Bazılarınız çok rahatsız olup alarm alarmı geliştiriyor. Alarm çalma olasılığı olan durumları dikkatle kaydedip onlardan uzak duruyor. Herkesin kendi sempatik belirtilerine duyarlılığı farklı!  Alarm çalınca müzik sanıp oynamak da iyi değil çünkü başınız dertten kurtulmuyor. Alarmdan aşırı rahatsız olup sürekli tetikte kalmak da kötü; çünkü bu yeni dünyayı tanımaya ve güvenmeye fırsat olmuyor. Sempatik sistem eşiği düşükse ve her yeni durum tehlikeli algılanıyorsa hızlı hareket etmelisiniz. Dikkati yönetme ve dil becerilerinin hızlıca gelişmesi gerek! Böylece bir sınıflandırma sistemine sahip olursunuz ve yeni durumları tanıdık kategoriler içine sokarak ilerleyebilirsiniz. Nasıl mı? Örneğin evde güvenli olduğunu bildiğiniz bir kediniz varsa dışarıda gördüğünüz kedi de güvenlidir ve kedi bir hayvan olduğu için hayvanlar güvenli olmalıdır! Ta ki sokaktaki köpek aniden size havlayıp sistemi çalıştırıncaya kadar! Alarm kısa süre çalışır ama böylece yeni bir kategori sınıflandırma sistemine eklenir.

Biraz büyüdünüz ama alarmı hala kendiniz kapatmayı başaramıyorsanız işiniz zor; çünkü sürekli karşınıza yeni insanlar, yeni nesneler, yeni durumlar çıkıyor. Bazıları sınıflandırma sisteminde yer buluyor, bazıları henüz bulamıyor.  Her zaman da alarmı kapatacak kişiler yanınızda olmayabiliyor. Örneğin, üç yaşında falan iken bir sabah,  sizi tanımadığınız başka çocukların, başka insanların olduğu kalabalık bir yere bırakıp gidiyorlar!  Kim kapatacak alarmı? Kapatabilen varsa iyi, demek ki güvenli bir yer!  Yoksa işte yandınız, akşama kadar çığlık çığlığa! Bazen çalıp çalıp susuyor sonunda! Eh bu da iyi!  Demek ki kendiliğinden kapanıyor! Sonunda güvendiklerinize kavuşacaksanız bekleyebilirsiniz. Dünyayı tanımaya devam! Belki o kadar tehlikeli değildir, hatta eğlenceli de olabilir!

Sınıflandırma sistemine girmeyen yeni durumlar alarmı çaldırmaya devam ediyor. Beş altı yaşlarında diyelim ki ölü bir kuş gördünüz! “ Nasıl yani herkes ölebilir mi? “ İşte bunu kavramak en zor şey!  Öyle ya,  sizin bildiğiniz tek durum canlı olmak!  Canlı cansıza dönüşür mü? Taş başka insan başka!  Ölebileceğiniz geliyor aklınıza ya da sevdiklerinizin ölebileceği… Birden fark ediyorsunuz canlılığın bu evrende kalıcı bir durum olmadığını… İşte o zaman alarm ikide bir çalmaya başlıyor. Bu konuyu sorup soruşturup sizi rahatlatacak bir yanıt almaya çalışıyorsunuz. Artık o zaman alarmı susturmak sözüne güvendiğiniz kişilerin ustalığına kalmış! Alarmı yüksek dozdan devreye sokan durumlarda halen yardımcı güvenlik sisteminin devreye girmesine muhtaçsınız!

Bu süreçte artık bedenin içinde bir “ben” de gelişmiş oluyor. Tehlikeler artıyor. Nasıl ki alarm “tehlike kolunuza mı bacağınıza mı gelecek” ayrımı yapmadan çalıyorsa aynı şekilde beden-benlik ayrımı yapmadan da çalıyor. Artık bir de benlik yaralanması tehlikesi var! “Ya okulda öğretmenin sorduğu soruyu bilemezseniz? Ya başarılı olamazsanız? Ya kötü bir şey olursa?”  Kötü bir şeylerin sonu yok! “Ya daha kötüsü güvendikleriniz sizi koruyamazsa, ya onlara da bir şey olursa?”  Sürekli turuncu alarm! Yaygın anksiyete! Arkadaşlarınız oyun peşinde siz sempatikle uğraşıyorsunuz!

Sonra bir de ergenlikte “ya bu grubun bir üyesi olamazsam?” korkusu ile özetlenebilecek “ ya beni beğenmezlerse, ya küçük düşersem, ya önemli olamazsam, ya güçlü olamazsam!” sorularının çalıştırdığı sosyal alarmlar var! Zaten bu dönemde beden ve zihin öyle birbiri ile meşgul ki,  sorular zihninizde oluşmadan bedeniniz alarmı çalıştırıveriyor! Konuları fazla büyütmezseniz sorun yok. Kısa kısa çalıp kapanıyor.  Kazasız belasız bu dönemi atlatıp korkuların yersiz olduğuna ikna oluncaya kadar  sosyal sempatik!

Böyle sempatik parasempatik yaşayıp gidiyorsunuz. Tabii her insanın alarm düzeyi farklı; alarmın hangi durumlarda devreye gireceği farklı; alarm devreye girdiğinde uygulanacak yöntem de kişiden kişiye farklı..  Kendinizce başa çıkma yöntemleri geliştirmişsiniz. Çoğunluk ailenizden öğrenmiş üstüne arkadaşlarınızdan öğrendiklerinizi, okuduklarınızı, duyduklarınızı eklemişsiniz! Bazı yöntemleri deneme yanılmayla bulmuşsunuz. Bu durumlara alışmışken ve artık iyi kötü kendinizi bu dünyada güvende hissederken bazen beklemediğiniz bir anda alarmı çalıştıran şeyler oluyor. Bazen hiç aklınızın alamayacağı kadar korkunç şeyler… Deprem gibi örneğin… Bazen de aklınıza ölümü getiren şeyler…. Bir yakınınızın hastalanması gibi… Bazen de benliğinizi yaralayan şeyler..  Benliğinizin bir parçasının ölebileceği korkusu…  Gururunuzun kırılacağı korkusu, sevilmeme korkusu, başarısızlık korkusu… Ne bileyim işte benlik o kadar dallanıp budaklanmış ki artık… Sizin için önemli bir noktasından yara alması diyelim! Sempatik sisteminiz, beden mi benlik mi,  ayırt etmeden başlıyor çalışmaya! Tehdit algılanan konu her neyse, biraz akla gelir gibi olsa, daha siz farkına varmadan sempatik sistem durumdan vazife çıkarıp çalışıyor. Belki bir nedeni var, belki yok! Bir anda güvenlik duygunuz kayboluyor. Kapatamıyorsunuz bir türlü, kapatacak kimse de yoksa ne yapacağınızı bilemiyorsunuz! Bazılarınız “ölüyorum” zannedip kendinizi acil servise atıyorsunuz çünkü kategoriler dışı bir durum! “Panik atak” diyorlar. Ölmeyeceğinize aklınız yatarsa rahatlıyorsunuz. Sempatik, parasempatik devam ediyorsunuz. En son sempatik devreye girinceye kadar….