Yıllar önce çalıştığım hastanede şizofreni hastaları ile bir grup terapisi çalışması yapıyordum. O dönemde yurt dışına eğitime gitme durumum ortaya çıkınca bunu grupta açıkladım. Neden gittiğimi, nereye gideceğimi, ne zaman döneceğimi vs.. anlattım. Gruptaki üyelerden birisinin yorumunu kelimesi kelimesine hatırlıyorum.  “İşte böyle” dedi; “ hayat bazı insanları sürüklüyor, nedense beni hiç sürükleyemedi!”

Bu sözler benim hem kendi yaşamıma hem de psikiyatrik sorunlara bakışımı çok etkilemiştir. Yaşamımızı ne kadar biz yönlendiriyoruz, ne kadar hayat bizi bir yerlere sürüklüyor? Bizim burada katkımız ve rolümüz nedir diye düşünürüm.  Bu sürüklenme sırasında bazen kendimizi sakin bir akıntıda bulduğumuzu, bazen önümüze çıkan taşlardan kaçınmak için yön değiştirdiğimizi, bazen de bir kayaya tutunup nefeslendiğimizi hayal ederim. Ama ne yaparsak yapalım o akıp giden sudan kurtuluş yoktur; denize doğru akıp gidersiniz. Bu süreci nasıl geçireceğinizi belirleyen yolda her an yapılan tercihlerdir.

Tercihlerimizi neye göre yaparız? “Neden şu ya da bu seçeneğe yönleniriz” sorusunun çok farklı yanıtları vardır. Bu soruya cevap arayan koca bir felsefe ve ekonomi literatürü varken bana söz düşmez belki ama yine de ben burada kendi görüşümü özetleyeyim. İnsanları (ve hayvanları da!)harekete geçiren durumlar iki tür olabilir.  Ya cezadan kaçmak için harekete geçerler ya da ödüle ulaşmak için… Burada ceza dediğimizde insanın üzüntü,  acı, korku, kaygı, utanç, sıkıntı gibi olumsuz duygular hissedeceği durumları kast ediyorum. Ödül ise haz, mutluluk, rahatlık, gurur gibi duyguların yaşanmasıdır.  Hayvanlardan farklı olarak insanlar gelecekte alabilecekleri ödül veya kaçınmak istedikleri cezalara göre de plan yapabilir ve yönlenebilirler. O yüzden ödül ve cezanın anlık olması gerekmez.  Anlık ödül ve ceza hesapları ile yapılan tercihler genellikle duygusal tercihler olur. Bu noktada insanların doğuştan getirdikleri yapısal özellikler ve dönemsel biyolojik özellikleri onları neyin harekete geçireceğini büyük ölçüde belirler.  Bazı seçimler öncelikli olarak cezadan kaçınmayı amaçlar, bazı seçimler ise öncelikli olarak ödüle yönelmeyi amaçlar. Genel olarak insanları,  tercih yapma biçimlerine göre,  cezadan kaçınanlar ve ödüle yönelenler olarak da bir spektrum üzerine yerleştirmek mümkündür.

Bazen ödül ve ceza aynı seçenekte de buluşabilir. Örneğin kısa dönemde haz verici olacak bir durum uzun dönemde cezalandırıcı olabilir. Bu durumda kısa dönemde haz verici olanı seçenlerin dürtüsel olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Ödül konusu ise çok daha karmaşıktır. Bir sonucun bir kişiyi mutlu edip etmeyeceği tamamen kişinin o duruma kendi biçtiği değer ile bağlantılıdır. Bazen de yaşamın bir döneminde değerli gibi görünen ödüller başka bir döneminde değersiz hale gelebilir. 

Bir başka nokta ise yaptığınız seçimin size ne kadar ödül getireceği, ya da ne tür seçenekleriniz olup olmadığı konusunda yeterli bilgi sahibi olup olmama meselesidir. İlginç olarak seçeneklerin çok olmasının insanlara mutluluk değil mutsuzluk getirdiği ortaya çıkmıştır. Çünkü seçenekler çoğaldıkça insanın kendi seçiminden şüphe duyma ve kaçırdıkları için pişmanlık duyma olasılığı da artar. Giderek bir “en iyiyi seçme” takıntısı ortaya çıkar ki bu da insanın yanlış seçim yapma korkusuna kapılması ve donup kalması ile sonuçlanabilir.

İnsanların tercihlerini rasyonel akılla yaptıklarını varsaysak bile çok sıklıkla karşılaşılan bir durum önce seçim yapıp sonra bunu rasyonalize etmektri. Bireylerin tercihlerinde genetik yapılarının önemli rolü olduğuna dair birçok çalışma bunu doğrulamaktadır. İkizlerle yapılan çalışmalar gündelik davranışlardan sosyal tutumlara kadar birçok alanda genetiğin önemli rol oynadığını göstermektedir. Bir diğer nokta genetiğin etkisinin erken erişkinlikte belirginleştiği yönündedir. Bu da insanların seçme özgürlükleri arttıkça daha kendi genetik alt yapılarına uygun seçimler yaptıklarını göstermiştir. Bu konuda yazan Loehlin,  (1996) bunu bir kafeterya modeli ile ortaya koyarlar.  Çocukken ailenizin sizi götürdüğü kafeteryalara gidersiniz ve seçenekleriniz sınırlıdır. Erişkinlikle birlikte gideceğiniz kafeteryayı da siz tercih etmeye başlarsınız ve bu tercih genellikle kendi biyolojik alt yapınızı yansıtır. Yazarlar buna da bir isim vermişler: “Nature via Nurture” yani “seçimlerimiz kendi doğamızı yansıtır”. Bu model insanları doğuştan getirdikleri yetenek ve yatkınlıklarının yardımıyla karşılarına çıkan seçenek ve olanaklar arasından kendileri için önemli ve uyumu arttırıcı olanları seçen araştırmacı organizmalar olarak görür. Öğrenme bu uyumu güçlendirmeye yöneliktir çünkü bu şekilde insan kendi doğasına uygun olana yönelecektir. Amaç yaşamda kendi özelliklerine en uygun, içinde en rahat edeceği “niş” e ulaşmaktır.

Tercihlerimizi nasıl yapıyoruz, yaşamda nasıl akıyoruz konusundaki bu ön bilgilerden sonra artık şimdi kendi kendinize sorabilirsiniz:   bu seçimimi yaparken zarardan kaçınmaya mı yöneliyorum yoksa ödüle mi yöneliyorum?  Ödülü şimdi mi bekliyorum, ileriki bir zamanda mı bekliyorum? Ödül olarak algıladığım durum gerçekten benim için ödül mü? Bunun ödül olup olmadığını nasıl anlayacağım? Kısa dönemde ödül gibi gördüğüm şey uzun dönemde bana ceza olarak dönebilir mi? Şu anda öncelikli olarak ödüle yönelik mi harekete geçmeliyim yoksa acilen kaçınmam gereken bir ceza durumu mu var? Bu durumda önceliklerimi nasıl belirlemeliyim?

En zor tercih yapılan durumlar sonuçların belirsiz olduğu, her seçeneğin biraz iyi biraz kötü olduğu durumlardır. Genellikle de insanın yaşamda karşısına çıkan önemli dönüm noktalarını bu tür tercih yapmak zorunda kaldığı durumlar oluşturur. Meslek seçimi şüphesiz bu noktalardan birisidir. Bu oldukça karmaşık konularla üstelik de yaşamın erken bir döneminde karşılaşan ve henüz hayatta kendileri için neyin daha değerli olacağını;  nelerden kaçınmaları gerektiğini tam bilemeyen tüm gençlerin işinin zor olduğunu düşünüyorum. Seçim yapmak,  sonuçlarına katlanmayı ve sorumluluk almayı getiren bir süreçtir ve sonuçları tam olarak görebilmek her zaman mümkün değildir. İnsan yanlış değerlendirmeler yapabilir. Bir noktada seçenekleri gözden geçirip yön de değiştirebilir.   Ama yine de tercih etmeyi tercih etmek ve sonuçlara katlanmayı göze almak; tercih yapacak durumda olmamaktan ya da tercih yapmaktan kaçınıp tercihleri başkasına bırakmak ve sonra da onları suçlamaktan iyidir.