Çocuk cinsel istismarının ruhsal gelişimi bozucu etkileri 1900 lerin başlarından beri psikiyatrik yazında ele alınan konulardan birisi olmuştur.  Çocuk cinsel istismarı “ bağımlı ve gelişimsel olarak olgunlaşmamış çocuk ve ergenlerin; tam olarak anlayamadıkları, bilerek onaylayamayacakları, sosyal kurallar ve aile kurallarını çiğneyen cinsel eylemlere karıştırmalarıdır. Bu tanım yalnızca çocukla cinsel ilişkiyi değil çocuğun yaşına uygun olmayan biçimde cinsel olarak uyarıldığı tüm durumları içerir. Bu durumlara çocuğun cinsel bölgelerine yönelik dokunmalar, bir erişkini cinsel olarak uyaracak davranışlara zorlanması, cinsel ilişkiyi izlemeye zorlanması, pornografik film gibi cinsel eylemlerde kullanılması gibi çocuğun bilinçli olarak onay veremeyeceği tüm davranışlar dahildir”. Bu eylemlere şiddet ve zorlama eşlik edebileceği gibi çocuğun görünürde izin vermiş olması da mümkündür. Ancak çocukların bu izni bilinçi olarak vermesi için belli bir cinsel ve ruhsal olgunluğa ulaşmış olmaları gerekir.  Çocuğun bilincli olarak cinsel konuları anlayabileceği ve izin verebileceği yaş, yani “rıza yaşı” tüm batı ülkelerince ve ülkemizde de 16 olarak kabul edilmektedir. Bilimsel çalışmalar bu yaş öncesinde çocukların cinsel gelişimini henüz tamamlamadığı veya cinsellikle ilgili kavramları özümseyecek bilişsel ve duygusal olgunlaşmanın tamamlanmadığını göstermektedir. Bu yüzden bu yaş öncesinde çocuğun izni varmış gibi görünse bile yeterli ruhsal ve cinsel olgunluğu kazanmış kabul edilmediği için kendinden büyük yaşta bir kişi ile bu tür bir yaşantısı olması durumunda olay cinsel istismar olarak kabul edilir.

Cinsel yönden istismar edilen çocuklarla yapılan çalışmalar istismarcının en sıklıkla çocuğun tanıdığı birisi, akraba veya aile çevresinden bir yakını, bazen de baba olduğunu göstermektedir. Bu tür aile içinde yaşanan istismarların çocuğun ruhsal gelişimini daha ağır bir biçimde bozduğu bilinmektedir çünkü genelde gizlilik, tehdit ve suçlanma içerirler. Çocuk yaşantısını gizlemek zorunda kalabilir, ya da aile üyeleri tarafından gizlemeye zorlanır ve suçlanır. Aile içi istismar olaylarının daha zedeleyici olmasının bir başka nedeni de bu tür olaylarda güç ve otoritenin kötüye kullanımı, istismar sürecinin tekrarlayıcı olması, çocuğun normalde sevdiği, güvendiği, kendisini koruyacağını düşündüğü kişiler tarafından istismar edilmesi sonucu güven ve destek kaybı yaşaması etkilidir.

Cinsel istismara uğrayan çocuklarda psikiyatrik sorunlar erken dönemde ve geç dönemde ortaya çıkabilir. Erken dönemde ortaya çıkan belirtiler içinde: içe kapanma, okul başarısının düşmesi, dikkat dağınıklığı, saldırganca davranışlar ya da yaşına uymayan cinsel içerikli konuşma ve davranışlar, mastürbasyon, intihar girişimi, yeme bozuklukları sayılabilir.

Erken dönemde psikiyatrik belirti görülmemesi çocuğun ruhsal açıdan zedelenmediğinin bir göstergesi kabul edilemez çünkü yaşı gereği cinsel yaşantıyı anlamlandıramayan çocuklarda ergenlikle ve cinsel uyanışla birlikte olayın anlamını kavrama ve bunun sonucunda psikiyatrik belirtilerin görülmesi istisnasız olarak karşılaşılan bir durumdur.

Çocukların cinsel istismar konusunda yalan söylemeleri veya hayal kurmaları çok nadırdir. Bu nedenle iddialarının mutlaka ciddiye alınması gerekir. Eğer çocuk iddiasını geri çekiyorsa bu istismarın varlığını kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya koyan bir belirtidir. Şüpheli durumlarda aile ve çocukla yapılacak görüşmelerin ve incelemelerin uzman kişilerce ve standart değerlendirme yöntemleri kullanılarak yapılması ve kayda alınması koşulu vardır. Bunun yapılmaması durumunda istismarla ilgili konuşma ve inceleme süreci çocuk için bir “ikincil istismara” dönüşür. Bu durumdan duydukları rahatsızlık nedeniyle de çocuklar iddialarını geri çekebilmektedir.

Cinsel istismarın uzun dönemli psikiyatrik etkileri üç başlık altında toplanabilir:

  1. Psikiyatrik bozukluklar: Depresyon, anksiyete bozuklukları, yeme bozuklukları, alkol ve madde bağımlılığı. Borderline kişilik bozukluğu başta olmak üzere diğer kişilik bozuklukları ve disosiyatif bozukluklar. Duygusal tonu ayarlamada ve dürtü kontrolünde bozukluklar, 
  2. Psikoseksüel problemler: fahişelik, cinsel işlev bozuklukları, sık eş değiştirme ve uygunsuz cinsel ilişkiler yaşama, cinsel kimlik gelişimi bozuklukları. 
  3. Kişiler arası ilişkilerde ağır bozukluklar: Yabancılaşma, güvensizlik, karşı cinsten korkular, erişkin ilişkilerinde kurban rolünü tekrarlayan biçimde yaşama eğilimi.

Bu sorunların bir çoğu bir arada görülür kalıcı biçimde sürebilir ve kişinin yaşantısını ileri derecede etkiler. Yapılan çalışmalar geçmişte cinsel istismara maruz kalmış kadınların erişkin yaşlarda daha sıklıkla depresif bozukluklar ve anksiyete bozuklukları belirtileri gösterdiğini, bu grupta boşanmanın daha sık olduğunu veya evlilik sorunları yaşadıklarını göstermiştir.

Bir çok psikiyatrik sorunun bir arada ortaya çıkması nedeniyle cinsel istismar yaşayan kişilerde ortaya çıkan psikiyatrik tablonun “cinsel istismar sonrası bozukluğu” gibi ayrı bir isimle ele alınması da önerilmektedir. Bu tabloda disosiyatif belirtilere, uyku bozukluklarına, kabuslara, anksiyete atakları, yalıtılmışlık duygusu, kronik gerginlik durumu, cinsel işlev bozuklukları, öfke kontrolü bozuklukları, kendini yarlama ve intihar girişimleri tekrarlayıcı biçimde sürmektedir. Kendilik bütünlüğü, davranış kontrolü ve bellek sürekliliğinde bozulmalar ortaya çıkmaktadır. Çocuklukta cinsel istismara uğramış genç erkeklerde ayrıca madde kullanımı ve suça eğilim belirtileri görülebilmekte, bu kişilerin daha sonra istismarcıya dönüşerek kendi yaşadıkları utanç ve ezilmişlik duygularını tamir etme çabası içine girebildikleri bilinmektedir.

Cinsel istismar uygulayan kişilerle ilgili olarak yapılan çalışmalar ise özel bir psikiyatrik bozukluk ya da kişilik bozukluğu tablosuna işaret etmemektedir. Bu nedenle ortaya çıkan istismarın güç ilişkisindeki otorite konumunun bu kişilerce kötüye kullanılması ile açıklanabileceği düşünülmektedir.