Çocukluk korkuları çok yaygındır, çoğu zaman da geçicidir. Günümüzde çocuklarda dönem dönem değişen korkular gelişimin bir parçası olarak kabul edilmekte, bu korkuların altında insanın evrimsel süreçte yaşadığı hayatta kalma mücadelesinin yattığı yorumu yapılmaktadır.

Fizyolojik korkular çocuğun yeni bir durumu algılamaya başlamasıyla ortaya çıkar ve ailenin uygun yaklaşımı ile 2-3 ay içerisinde sıklıkla düzelirler.

Bebekler genellikle çevrelerindeki ani seslerden, olaylardan, farklı kışilerden korkar. Yaş büyüdükçe ve bilişsel yetiler geliştikçe korkuların içeriği değişir. Önce hayali nesnelerden korkan çocuk daha sonra algılamaya başladığı hastalık, ölüm, kaybolma gibi durumlardan korkmaya başlar. Sık görülen fizyolojik korkular ve ortaya çıktıkları yaşlar şöyle sıralanabilir:

0-6 ay ani yoğun uyaranlar

7-12 ay: yabancı kişiler, beklenmedik uyaranlar, anneden ayrılma

1-3 yaş: yabancılar, yakınlarından ayrılma, karanlık

4-7 yaş: karanlık, hayaletler, bedensel yaralanma, hayvanlar, fırtına, gökgürültüsü, anne babanın ayrılığı

8-12 yaş: doğaüstü varlıklar, hastalıklar, terk edilme, kaza, ölüm, tıbbi girişimler, diş hekimi, fırtına, gökgürültüsü, okul problemleri, sosyal çevre tarafından reddedilme

13 yaş ve üzeri: okulda ceza gerektiren durumlar, sosyal ortamda başarısızlık, başkalarının beklentisini karşılayamama, bedensel yetersizlikler, cinsel korkular.

Yaşa özgü ve normal olan bu korkular bilişsel, duygusal ve bedensel gelişimle yakından ilgilidir. Korku nesneleri ile ürkütücü karşılaşmalar yaşandığında ya da korkmayı ve kaçınmayı arttırıcı anne baba tutumları ile karşılaştığında çocuğun korku ile başa çıkması zorlaşır. Bu durumda normal fizyolojik korkular fobilere dönüşebilir.

Özellikle 3-5 yaş arası dönemde hayvan korkuları, karanlık korkusu, hayalet gibi gerçek dışı varlıklardan, masal yaratıklarından korkma görülür. Beş yaşından itibaren çocuklar ölüm kavramını anlamaya başlarlar. Bu yaştan itibaren de hastalık ve ölüm korkuları, kendileri ya da sevdiklerine bir şey olacağına dair korkulara sık rastlanır. Okula başlama ile birlikte öğretmenin kızmasından, derslerde başarısız olmaktan korkarlar. Genellikle bu korkular çocuğun yaşam düzenini bozacak şiddette değildir ve geçicidir. Çocuk büyürken bir yandan dünyayı tanırken tehlikelerin giderek farkına varması ve bu konuların bir süre kafasını yorması bilişsel gelişim sürecinin bir sonucudur. Karanlık korkusu, yükseklik korkusu gibi korkular insan doğası için normal uyumsal korkulardır. Çocuk yeni bir tehlikeyi ilk kez farkettiğinde, ya da karanlıktan huzursuzluk duyduğunu ilk kez hissettiğinde bu duygudan rahatsızlık duyabilir ve bu duygudan kurtulmak için ebeveyniyle paylaşabilir, ondan yardım isteyebilir. Ancak bir süre sonra korksa bile aşırı bir rahatsızlık hissetmeyecek, kendi başa çıkma mekanizmalarını geliştirecek, bir anlamda bu korku ile yaşamaya alışacaktır çünkü her insan sevdiği kişilere birşey olmasından onları kaybetmekten doğal olarak korkar ama bu korkuyla yaşamaya alışır, kendini teselli etmek için bir takım başa çıkma mekanizmaları geliştirir.

Bazı çocuklar korkularıyla baş etme konusunda daha büyük sorun yaşarlar. Bunun nedeni çocuğun doğuştan gelen özellikleri olabileceği gibi anne babanın ya da çevresindeki kişilerin konuyu yanlış ele almaları olabilir. Korkmaya ve kaygılanmaya daha yatkın olan bu çocukların bu özelliği bebeklikten itibaren belirgindir. Tüm çocuklarda 6ay ile 3 yaş arasında normal olarak görülen yabancı kişiler ya da durumlarla karşılaşıldığında huzursuzluk duyma hali bu çocuklarda daha belirgindir ve daha uzun sürer. Yeni bir duruma alışmakta zorluk çeker ve anneye yapışma eğilimi gösterirler. Daha tutuk olarak nitelenebilecek bu çocukların alışmak için daha uzun zamana ihtiyacı olduğunu akılda tutmak gerekir. Korkmamaları gerektiğini ya da korkacak bir şey olmadığı söylemek, korktukları için ayıplamak, aşırı derecede zorlamak iyi bir çözüm olmayacaktır. Tam tersine çocuğun huzursuzluğunu arttıracak, korkusundan utanmasına, kendini zayıf ve çaresiz hissetmesine neden olacaktır.

Korkmaya ve kaygılanmaya yapısal yatkınlık taşıyan bu çocuklar çevrelerindeki korku nesneleri konusunda da daha duyarlıdırlar. Bu grup çocuklar örneğin sınıfta öğretmen başka çocuklara kızdığında bile kendisine kızılabileceği korkusunu aşırı biçimde yaşamaya ve öğretmenden korkmaya başlayabilirler. Ya da televizyonda duydukları bir kuduz haberi onlarda köpek korkusu başlatabilir çünkü dünyayı tehlikeli bir yer olarak algılama ve kendilerine korumaya alma eğilimleri daha fazladır.

Çocuk korktuğunu ifade ettiğinde uygun yaklaşım öncelikle korkusunun normal olduğunu, birçok çocuğun onunki gibi korkuları olduğunu söylemektir. Korkunun böyle kabullenilmesinden sonra bu korkunun nasıl yenilebileceği konusunda çocukla konuşup onun da aktif olarak korkusunu yenmek için çaba içine girmesini sağlamak mümkün olur.

Örneğin karanlık korkusu olan bir çocukla birlikte bu korkuyu azaltmak için neler yapılabileceği konuşulabilir. Uyku öncesinde bir süre yanında kalıp sohbet ederek uykuya geçişi kolaylaştırılabilir.

Anne babasının başına bir şey geleceğine dair bir korkuyu ifade eden bir çocuğa insanın sevdiklerine birşey olacağından korkmasının doğal olduğunu söylemek ve sarılmak çoğu zaman yeterlidir.

Hayvan korkusu olan çocuklar hayvanlara alışabilecekleri güvenli ortamlarda korktukları hayvanı önce uzaktan izleyerek, daha sonra da onlara model olacak şekilde anne ya da babanın hayvanı sevmesi ile bu korkuyu yenmeleri konusunda cesaretlendirilebilirler.

Eğer anne babada da benzer korku ve kaygılar varsa çocuğun korkuların çözmek genelde çok zorlaşır, çünkü bu durumda anne baba çocuğun korkusunu yatıştırmak yerine koruyucu bir tutum içine girer ve korkuyla başetme konusunda model olamazlar. Çocuğun korkudan uzak durma çabasını desteklerler çünkü çocuğun korkuları kendi korku ve kaygılarını da ortaya çıkarır ya da arttırır. Bu durum çocuğun korkusu ile baş etme, alışma olasılıklarını azaltır ve korkuların sürmesine neden olur.

Çocuklar çoğu zaman kendi korkularını yenmek için bir takım yollar kendiliklerinden geliştirirler. Kendilerini zorlayarak korktukları hayvana yaklaşmaya ya da karanlıktan korksalar da odalarında kalıp kendilerine korkacak bir şey olmadığını telkin ederek alışmaya çalışan pek çok çocuk vardır. Çocuğun sıkıntılı olmasına neden olacak çevresel bir sorun olmadığında da çoğunlukla başarılı olurlar. Ancak bazen evdeki gerginlikler, çatışmalar, beklenmedik zamanlarda ortaya çıkan hastalık ve ölümler, ya da komşunun evine hırsız girmesi gibi durumlar çocuğun korkusunu alevlendirir ve kendi başa çıkma çabalarının yetersiz kalmasına aşırı bir huzursuzluk duymasına ve bununla baş edememesine neden olur.

Böyle durumlarda çocuk yardım istediğinde çocuk psikiyatrisine başvurmak korkular pekişmeden çözümlenmesini sağlayacak çocuğun kendi kapasitesinin ötesinde zorlanmasını ve kendine güvenini kaybetmesini engelleyecektir.