Ergenlik ve gençlik dönemi hem şiddet kullanımının hem de şiddete maruz kalmanın arttığı bir yaş dönemidir. Bu dönemde şiddete yönelik dürtüleri kontrol etme eşiğinin düştüğünü söylemek mümkündür. Gençlik dönemi bir toplumun laboratuvarı olarak kabul edilir. Toplumdaki değişimler ilk belirtilerini bu yaş grubunda verirler. Bu nedenle de gençlerde şiddete yönelik davranışların artışını toplumumuzda yayılmakta olan bir hastalığın ilk belirtileri olarak görüp önlem almakta yarar vardır. Türkiye de DİE verilerine göre 2007 yılındaki 3070 öldürme olayının 941 tanesi yani üçte biri 24 yaş altı erkekler tarafından gerçekleştirilmiş. Toplam öldürme olaylarında 1987 kişi ilkokul ve altı eğitim görmüş. Bu veriler de gösteriyor ki gençlik dönemi şiddete yönelik davranışların daha sık görüldüğü bir dönem.

Gençlerde şiddete yönelik davranışların artışında zincirleme birbirine eklenen farklı düzeylerde birçok risk faktörü rol oynuyor ve bu risk faktörleri bir araya geldiğinde gençlik suçları ile karşılaşıyoruz. Gençlerde şiddete yönelik davranışların ortaya çıkışına neden olan risk faktörlerini üç düzeyde incelemek gerekir: Toplumsal risk faktörleri, aileden kaynaklanan risk faktörleri ve kişiden kaynaklanan risk faktörleri vardır. Şiddet kullanmaya yönelik davranışlar gösteren gençlerde genellikle bu risk faktörlerinden birden fazlasının bir araya geldiğini görürüz. Çözüm için de yine bu risk faktörlerinin tek tek ele alınması ve tüm toplum kesimlerinin, ilgili meslek guruplarından insanların bu faktörler üzerinde çalışması gerekli.

Risk faktörlerini tek tek ele alıp bu riskleri azaltmaya yönelik uygun önlemler alınmadığında gençler arasındaki şiddetin azalması mümkün görünmemektedir. 

Toplumsal yapıdan kaynaklanan risk faktörlerini şöyle sıralayabiliriz:

1. Sosyal zehirlenme

Bir toplumda yaşayan bireyler arasındaki olumlu duygular, güven, yardımlaşma o toplumun bir değeridir. Bir toplumun bireylerini birbirine bağlayan, ortak hedefler doğrultusunda hareket etmelerini sağlayan bu bağlar toplumun “sosyal kapital” i olarak tanımlanır. Sosyal kapitalin azalması toplumda şiddetin artması ile doğrudan ilişkilidir.  Bir toplumda yaşayan bireylerin diğerlerine güvenmemesi, kendini tehlikede hissetmesine ve kolay savunmaya geçmesine neden olur. Toplum bu duruma gelmişse şiddete zemin hazırlayan sosyal zehirlenme ortamı ortaya çıkmış demektir. Çocuklar bu zehirli ortamda psikolojik astımlılar gibi yetişirler. Onlar için içinde yaşadıkları dünya tehlikeli ve her an savunmada olmaları gereken bir yerdir 

2. Onur Kültürü: Öç almayı ahlaki bir gereklilik olarak gören kültürlerde öldürme olaylarına daha sık raslandığı biliniyor. Bu tür kültürlerde kişinin,  kendisinin veya yakınının onuruyla oynandığını düşündüğü durumlarda şiddete yönelmesi doğal karşılanır. Bu tutum erişkin erkek rol modelleriyle de desteklenir. Onur kültürü,  nesilden nesile aktarılan bir dizi ahlak kuralını içerir ve bu yüzden bu kültürlerde öldürme davranışı çok daha yaygın görülmektedir.  “Kan davası” kültürü de “onur kültür” nün bir biçimidir. Bu kültürel yapı göç ve medyadaki sunuluş biçimi sayesinde günümüzde tüm topluma yaygınlaşma eğiliminde.

3.Zengin ve yoksul arasındaki gelir dağılımı farkı: Ülkeler arasında yapılan karşılaştırmalar bu fark arttıkça öldürme olaylarının arttığını gösteriyor. Bu yüzden ekonomik sorunların arttığı dönemlerde şiddete yönelik davranışların arttığını görebiliriz.

4. Silahların kolay bulunması: Ülkemizde silahlar giderek yaygınlaşıyor, silah bulunan evlerin sayısı hızla artıyor. Son olaylarda evdeki çocukların ne kadar kolaylıkla silaha ulaşabildiğini görmek endişe verici. ABD deki çalışmalar çocukların silaha kolay ulaşabilmelerinin öldürme olayları ile doğrudan ilişkisi olduğunu ortaya koymuş. Toplumdaki silah sayısı bu şekilde artış göstermeye devam ederse kaçınılmaz olarak ülkemizde de bu tür olaylara daha sık raslayacağız. 

5.Şiddet kullanmaya yönelik ruhsal engellerin zayıflaması

Özellikle bilgisayar oyunlarındaki çocukların aktif olarak rol aldıkları şiddet oyunlarının,  insanlarda şiddeti engelleyen iç yasakların zayıflamasına neden olduğu iddia ediliyor. Normalde bir başka insanı öldürmek insan türü için olağan bir durum değil ve normalde insanlarda bu davranış baskılanan bir davranış. Ancak özellikle gençlerin sık oynadığı bilgisayar oyunları tümüyle bir başkasını öldürmeye dayanıyor. Dolayısıyla farkına varmadan gencin içinde yatan öldürme inhibisyonu yok oluyor.

6. Materyalist toplum: Ebeveynlerin ve toplumun gençlerden beklentisi mükemmel yakışıklı, akıllı, çalışkan ve zengin olmaları olunca bu kategorilerin dışında kalan gençler değersizlik duygusuna kapılıyorlar. Özellikle medya etkisi bu noktada çok önemli oluyor. Zenginlik, güzellik, yakışıklılık, güçlülük en önemli değer ölçüleri gibi vurgulandığında gençlerin rol modelleri ve değer yargıları da buna göre oluşuyor. Gençler bu rol modellerine uyma çabası içine giriyorlar. Kendilerini güçlü ve önemli hissetmek için medyadaki örnekleri de model alarak şiddete yöneliyorlar. 

7. Farklı sosyo ekonomik düzeylerden gelen insanların yaşam alanlarının ayrılması (Segregasyon): Bir sosyolojik çalışmaya göre bir mahalledeki iyi ailelerin oranı % 6 nın altına düşerse sosyal çöküş için bir dönüm noktası başlıyor. Geride fakir ve izole bir topluluk kalıyor ve suç oranı artıyor. Enfeksiyonlar gibi şiddete yönelik davranışların da en düşük sosyoekonomik düzeyden gelen, eğitim düzeyi düşük ailelerin bir arada yaşadığı ortamlardan ya da yalnızca bu ailelerin çocuklarının devam ettiği okullardan başlayıp bir salgına dönüşme ihtimalini akılda tutmak gerekiyor. Ülkemize bakacak olursak özellikle lise döneminde gençlerin giderek bu tür bir ayrışma içine girdiğini görüyoruz. Üst ve orta sosyoekonomik düzeyden gelen ailelerin çocukları ile alt sosyoekonomik düzeyden gelen ailelerin çocukları eskiden okul ortamında birlikte olma fırsatı bulurken artık okulları giderek ayrıştı. Buna bir de sınavla ayrışan grupları ve dini eğitim veren okulları ekleyecek olursak, birbirinden kopan ve tamamen farklı yaşam alanlarına yönelen, aynı dili konuşamayan, birbiriyle empati yapamayan gençlik grupları oluştuğunu görüyoruz. Bu durum farklı kesimlerden gelen gençlerin birbirlerini tanıma, anlama, birbirlerinden öğrenme olasılıklarını yok ediyor.

Aileye İlişkin Risk Faktörleri

1. Düşük sosyoekonomik düzey

Şiddet konusunda yapılan çalışmalar sosyoekonomik düzeyin düşük olduğu ailelerden gelen gençlerde şiddet kullanma oranının daha yüksek olduğunu göstermekte. Bu oran çeşitli çalışmalarda %30 lara varıyor.

2. Ailede suç işlemiş bir ebeveynin varlığı

Özellikle babaları suça karıştığı durumlarda erkek çocukların babayı örnek alarak şiddete yönelik davranışlar sergilediğini bu konudaki araştırmalar göstermektedir.

3.Kalabalık ve çok çocuklu evler: 

Bu tür ailelerde ebeveynlerin çocukları ile birebir ilgilenme, güvenli bağlar kurma olanakları çok azalıyor. Ebeveynlerin çocukların davranışını kontrol etme ihtimali kalmıyor. Ebeveynler çocuğun okuldaki gelişimin, arkadaş ilişkilerin takip edemiyor.

4. Aile içi şiddet, çatışma, parçalanmış aile:

Şiddet ve öfkenin yoğun olduğu aileler içinde büyüyen çocuklar bu duygu ve davranışları içselleştiriyor, model alıyor ve uyguluyorlar.

Gencin Kendisine İlişkin Risk Faktörleri:

  1. Gencin ruhsal özellikleri: Aşırı duygusal tepkiler vermeye eğilimli ve dürtü kontrolü güçlüğü olan gençlerde şiddete yönelik davranışlar daha sık görülmekte. Buna ek olarak zeka düzeyinin normalden düşük olduğu durumlarda uygun problem çözme becerileri geliştiremeyen gencin sorun çözmede şiddet kullanmaya yönelme riski artar.

  

  1. Alkol ve madde kullanımı: Dürtü kontrol bozukluğu ortaya çıkararak ya da uçucular gibi bazı maddelerin doğrudan saldırganlığı arttırıcı etkisi ile şiddete yönelik davranışları arttırmaktadır.
  1. Akademik sorunlar: Ders başarısı düşük olan gençlerin kendilerini ispatlamak için bir yol olarak kabadayılık türü davranışlara başvurdukları sık görülür.